Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kompartıman Cadısı

Hayatta en çok korktuğum şey karanlıktı küçükken. Evde tek başıma olduğum akşamlarda hiçbir odayı bir kerede terk edemezdim. Önce ışığı açık bırakıp küçük ayaklarımla kapıdan mümkün olduğunca çabuk çıkıp koridorun ışığını yakar, sonra odaya geri dönüp ışığı kapatır, koşarak terk ederdim içinde bulunduğum karanlığı. Bu, gitmek istediğim odaya varana kadar böyle sürerdi. Ancak yorganın altına girebildiğimde son bulurdu kalbimin çarpıntısı. Babam öyle demişti çünkü; yorganın altı güvenli bölgeydi. Babam… Zaten bu korkuları bana yaşatan da onun yaşıma bakmadan her gece anlattığı korkunç öyküler değil miydi? Önceleri cinler ve şeytanlardan bahsederdi. Sonra hayal gücünü geliştirip cehennemin labirentlerinde yolunu şaşırıp yeryüzüne çıkan şaşkın zebanilerden bahsetmeye başladı. Biraz daha sinema kültürünü geliştirdikten sonra vampirler, kurt adamlar, mumyalar… listemiz uzayıp gidiyordu. Değişmeyen tek şey yaratıkların hedefiydi. Yani ben… Daha sonra öğrenecektim ki her gece bana bu eziy...

Bir Varmış Bir Yokmuş

6 yaşlarında bir çocuk, küçük bir berber dükkanının üstüne tahtadan bir kutu koyularak yükseltilmiş sandalyesinde traş oluyordu. İçeride ondan başka iki kişi daha vardı. Birisi, sanki her an çıkıp gidecekmiş gibi kapının önünde bekleyen annesiydi. Babası olmadığından onu berbere annesi götürüyordu. Aslında dedesiyle birlikte yaşıyorlardı fakat o evden dışarı pek çıkmazdı. Annesinin üzerinde uzun kollu beyaz bir gömlek, siyah bir kravat, dizlerinin altına kadar gelen gri bir etek, siyah bir ayakkabı ve ayakkabının içinden başlayıp eteğin altında devam ettiği belli olan siyah bir çorap vardı. Yani herkesin annesi gibi giyinmişti; ya da ablası ya da kızı… Berberin ise beyaz önlüğünün dışında kıyafeti hemen hemen aynıydı. Yalnız o etek değil de pantolon giyiyordu. Yani herkesin babası gibi ya da ağabeyi ya da oğlu… Çocuk, makas şıkırtısından başka bir sesin olmadığı bu yerde hareketsiz traş olurken kendi kendine sorular sorarak vakit geçiriyordu. Tabi bu soruları içinden sormak zorun...

Lamba

Kayıp Rıhtım da geçen ay yayınlanan hikayem. Tür ilginizi çekerse başka yazarların da yazdığı hikayelere göz atmak isteyebilirsiniz. :) ........ Kararsız adımlarla yürüyordu hastane koridorunda. Sanki her an fikrini değiştirip geriye dönecekmiş gibi istemeye istemeye atıyordu adımlarını. Fakat sorununa çözüm bulma umudu onu psikiyatrın kapısına kadar getirmişti işte. Başlangıçta ne kadar uzun gözüküyordu halbuki yol ve düşünceleriyle boğuşurken ne de çabuk gelmişti kapıya kadar. Etraftan bakanlar onun böyle hiç hareket etmeden kapı önünde durduğunu görünce kapının üzerindeki isimliğe bakıyorlardı. Aslında hepsinin ilk düşüncesi aynıydı fakat birkaç kişiden yüksek sesle “Yazık! Hiç de öyle gözükmüyor halbuki dışarıdan.” Cümlesini duyunca sevinsin mi üzülsün mü bilemiyordu. Gerçekten de hiç öyle ruhsal problemleri olan bir insana benzemiyordu. Yakışıklı bir adam değildi, hatta çirkin bile sayılabilirdi. Fakat italyan işi takım elbisesi, altın çerçeveli gözlüğü ve ışıl...

Tekinsiz Vazife-Final

DİRİLİŞ Davut Çelebi kendine geldiğinde derin bir sessizlik hakimdi ortama. Yukarıdaki deliklerden içeriye süzülen ışık farklıydı artık. Gün ışığı değildi ama oldukça parlaktı. ‘Dolunay olmalı.’ dedi kendi kendine. Önceki dövüşten açılan yarası iyice açılmış hayli kan kaybetmişti. İlk iş olarak kuşağından çıkardığı ufak bir kutuyu önüne açtı. İçinden ufak bir şişe alarak içindeki renksiz sıvıyı yarasının üzerine döktü. Canının acısından dudaklarını ısırarak temizledi yarasını. Aynı kutudan çıkarmış olduğu iğne ve iplikle yarasını diktikten sonra etrafına göz atmak için ayağa kalktı. Kendisiyle birlikte etrafa saçılan parçaları incelediğinde bunların hayli değerli mücevherler olduğunu gördü. ‘Heykelin bulunduğu tümsek aslında Abası’nın hazinesini gizlediği yermiş’ diye geçirdi aklından. Rıza’nın sesi soluğu çıkmıyordu. Onu son bıraktığı yere doğru gittiğinde yerde yanan mumlar dikkatini çekti. Çolak Rıza nereden bulmuşsa bir sürü otu daire şeklinde dizip yakmış, oluşturduğu dair...

Tekinsiz Vazife-14

ABASI Rıza’nın geri çekilmesiyle diğer üçü hareketsiz kayanın üzerinde oturmakta olan kıza baktılar. Handan kafasını çevirip onlara doğru baktığında onlar da bir terslik olduğunu fark etti. Sapsarı gözleri karanlıkta parlıyordu. Davut Kosovalı Deli Hamza’nın dahi anca güç yetirebildiği kızın gücünün farkındaydı. Derhal zembereği kurup ona doğru nişan aldı. Handan karşıdan gelen bu tehdit üzerine sivri dişlerini gösterip hırladığında diğer ikisi de karşılarındaki tehlikeyi kestirip kılıçlarına sarıldılar. Rıza’nın engel olmak için elini tutmasına rağmen Davut atışını yapmıştı. Ok zemberekten çıkıp hedefini bulana dek kurdun değişimi tamamlanmıştı. Omzuna saplanan okun acısıyla uluyan yaratık bir hışımla karşısındakilerin içine daldı. İlk başta İsrafil’i bir pençe darbesiyle uzağa savurdu. Yediği pençenin etkisiyle baygın şekilde tümseklerden birinin üzerine düştü İsrafil. Davut mesafeyi koruyup ok atışları yapıyor fakat hedefini bulan oklar kurdu daha da kızdırmaktan başka bir işe...