Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tekinsiz Vazife-6

CADI AVI Yorucu geçen gecenin ardından meyhaneyi terk eden ekip, Galata’nın dar sokaklarından yukarıya doğru tırmanmaya başlamıştı. Çolak Rıza’nın teklifiyle onun evinde dinlenmeye çekileceklerdi. Kısa bir yürüyüş mesafesinden sonra vardıkları evde ilk dikkati çeken şey, Rıza’dan beklenmeyecek bir titizliğin hakim olmasıydı. Belli ki evin hanımı evinin düzenini ihmal etmiyordu. Lakin evde bir gariplik vardı. Bütün kapılar iki sürgünün yanı sıra birkaç da asma kilitle desteklenmişti. Birinin içeri girmesine izin vermemekten ziyade, sanki dışarı çıkmasına mani olmak içindi bütün bu önlemler. Öncelikle misafir odasına herkes için birer döşek serildi. Herkes yatacağı yeri bulduktan sonra kandiller söndürüldü. Son olarak ‘kurt hanım’ın odasında yanan kandil de söndü. Herkes döşeğinde yatıyordu, fakat hiç kimse uykuya dalabilmiş değildi. Çolak Rıza yattığı yerde karanlık odanın tavanındaki çatlakları inceliyor gibiydi. Sonra sanki çatlaklarla sohbet eder gibi konuşmaya başladı: “-B

Eve Dönüş

                Eve Dönüş                                 Amiral Zheng’in devasa gemileri, uzun bir yolculuktan sonra Ümit burnunu dolaşıp Cebeli Tarık boğazından Akdeniz’e girmişlerdi. Bugüne dek böylesi büyük gemiler görmemiş olan halk, bu görsel şöleni kaçırmamak için sahillere akın etmişti. Sahildeki insanların düşüncelerinin aksine bu gemiler dostça bir amaçla gelmemişlerdi. Batısındaki güçlü devletler nedeniyle genişleyemeyen, sınırlarını deniz aşırı seferlerle genişletmeyi düşünen Çin İmparatoru’nun ordularını taşıyan bu gemiler, Amiral Zheng’in uygun gördüğü bir şehri zapt etmek için gönderilmişlerdi.                 Akdeniz’de birkaç haftalık yolculuğun ardından yanaştığı tüm limanlarda bilgi toplamak üzere adamlarını şehirlere gönderen Zheng, Sicilya adası yakınlarında demir atmış, ordularının son hazırlıklarını yaparken bir yandan da casuslarından haber beklemekteydi.                 Casuslar için şehirlerin içerisinde gezinmek hiç de kolay olmamıştı. Halkın merak

Tekinsiz Vazife-5

KURT Deli Hamza’nın bir kedi yavrusu gibi ensesinden tutup kaldırdığı şeye bakan diğerleri, korkudan kaskatı kesilmiş Çolak Rıza’nın ölü olduğunu sandılar. Koca dev elindeki adamı yere bıraktığında etrafını sarmış olan üç savaşçıyı gören Rıza, kaçacak yer olmadığını anlayıp yalvarmaya başladı. “-Ben buralarda dolanan zavallı, yaşlı, sakat bir adamım. Benim kimseye zararım olmaz. Evimde çoluk, çocuk yolumu gözler bırakın gideyim.” “-Ne yaşlısı ulan! Saçında sakalında bir tane ak tel yok!” diye gürledi Hamza. Aslında öldürmeye niyeti yoktu bu zavallıyı, lakin biraz eğlenmeden de salmak niyetinde değildi. Diğerleri bu hadisenin dışında kalmaya karar verdiler. “-Aman beyim iltifat ediyorsunuz.” “-Bir de dalga mı geçiyorsun? Dürzü!” “-Yok! Vallahi yok! Öyle bir şeye cesaret edemem, beyim.” “-Bütün o hengamede sen bu masanın altında mıydın ulan?” “-Yok beyim, ikinci masaydı bu. Arada bir de sandalye var. Şerefsiz Artim 2 kuruş fazla verip kaliteli bir masa yaptırsa altınd

Bölüm-4 Final

Kasabaya vardıklarında güneş doğmak üzereydi. Uyuyor olması gereken herkes, kasaba girişinde bekliyordu. Atlıların yaklaştığını gördüklerinde heyecanla ayağa kalktılar. Yüzler seçilir olduğunda kadınlardan biri oğlunun adını haykırarak ileri atıldı. Çocuğu atın yanına kadar gelmiş olan anasına teslim eden Mansur Bey, Mustafa’yı yanına çağırıp emirlerini sıralamaya başladı: -“Kadı efendiyi evine götürün. Hekimi de çağırın. Rüstem nerede?” -“Efendim maalesef Rüstem’i ara sokaklardan birinde bulduk. Hekim çağırdık fakat yapacak birşey kalmamış.” Duyduğu cevaptan sonra sağ elini yüzünün kızardığını belli etmemek ister gibi yüzüne götürdü subaşı. Tek eliyle sarığını çıkarıp kucağına aldıktan sonra kalabalıkta gözlerini dolaştırıp sordu: -“Gabriel nerede?” -“Onu da yakınlarda kümeslerin birinde saklanmışken bulduk. Korkudan dili tutulmuş. Hekimin yanındadır.” Sabahın ilerleyen saatlerinde Subaşı yanında iki askeri, Gabriel ve Kayıkçı Hüdai ile birlikte kayalıklara gelmişti. T

Kudret Nişanı

Kudret Nişanı   “ Maddenin en küçük parçası olan "el-cüz'ü la-yetecezza"da yoğun bir kudret vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. El-cüz’ü la-yetecezza parçalanabilir. Parçalanınca da öyle büyük bir güç oluşur ki bir anda Bağdat'ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala'nın kudret nişanıdır." -Cabir Bin Hayyan (721 Horasan-815 Kufa) .........   “Demek, 'Allah’ın kudret nişanı’nın varlığı doğruymuş.” dedi, Şah Alaaddin Muhammed, elindeki kağıdı okuduktan sonra, bunu kendisine ulaştıran elçilere dönerek. Eyyubilerin yeni hükümdarı, Melik Kamil’in gönderdiği bu haber, belli ki Şah’ı çok önemli bir karar vermek zorunda bırakmıştı. Harizm şehrinde doğup, Batı Asya’nın en güçlü devletlerinden biri haline gelen Harezmşahlar Devleti’nin hükümdarı, Alaaddin Muhammed’in umutsuzluğu yüzünden okunmaktaydı. Son kararını vermeden evvel kağıtta özü yazılmış olan mesajı bir de elçilerin ağzından duymak istedi:  

Tekinsiz Vazife-4

KAVGA Yeni gelen üç kişiden birisi, elinde az evvel Murat Paşa’nın elinde can veren serserinin kafasını tutuyordu. İçeri girenleri fark eden meyhane sakinleri arasında hareketlenme oldu. Kafanın kime ait olduğunu merak eden kalabalık içeri yeni gelenlerin etrafında toplandı. Yerinden kalkmayanlar, sadece uzak köşedeki masada oturan 5 kişilik topluluktu. Deli Hamza, kalabalığın oturan tek grubun kendileri olduğunu fark edince Orakçı’ya gürültüden dolayı sadece kendilerinin duyabileceği şekilde sordu: “-Sen mi biçtin bu herifleri?” “-Yok. Ben de sen yaptın sanıyorum.” “-Paşanın niye geciktiği belli oldu. Cübbedeki kan izlerini gördün mü?” “-Kimse görmemiş olsa bari, Sultan’ın canı tehlikeye girmeden kurtulsak şu karmaşadan.” “-Acaba biz de mi kalksaydık herkesle? Belki daha az dikkat çekerdik.” “-Bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlı, 70'lik bir ihtiyar, müezzin kılıklı bir herif ve bir insan azmanı aynı masada yan yana oturuyor. Sen ‘dikkat çekmeyelim’ mi diyorsun?”