Eve Dönüş
Amiral Zheng’in devasa gemileri,
uzun bir yolculuktan sonra Ümit burnunu dolaşıp Cebeli Tarık boğazından
Akdeniz’e girmişlerdi. Bugüne dek böylesi büyük gemiler görmemiş olan halk, bu
görsel şöleni kaçırmamak için sahillere akın etmişti. Sahildeki insanların
düşüncelerinin aksine bu gemiler dostça bir amaçla gelmemişlerdi. Batısındaki
güçlü devletler nedeniyle genişleyemeyen, sınırlarını deniz aşırı seferlerle
genişletmeyi düşünen Çin İmparatoru’nun ordularını taşıyan bu gemiler, Amiral
Zheng’in uygun gördüğü bir şehri zapt etmek için gönderilmişlerdi.
Akdeniz’de birkaç haftalık
yolculuğun ardından yanaştığı tüm limanlarda bilgi toplamak üzere adamlarını
şehirlere gönderen Zheng, Sicilya adası yakınlarında demir atmış, ordularının son
hazırlıklarını yaparken bir yandan da casuslarından haber beklemekteydi.
Casuslar için şehirlerin
içerisinde gezinmek hiç de kolay olmamıştı. Halkın meraklı bakışları, uzak
diyarlardan gelen bu çekik gözlü adamların üzerindeydi. Birçoğu hayatlarında
ilk defa gördükleri bu şeylerin insan olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
Korkak olanları kapı ve pencere aralıklarından bu yeni gelen türe dışlamaya
hazırlanan gözlerle bakarken, biraz cesareti olanları onlara bir şeyler satmak
için yanaşmaya başlamışlardı. Bilgi toplayabilmek adına ilgili görünen Çinliler,
fazla yüz bulan bir kaç kişinin, gerçek olup olmadığını anlamak için, yüzlerini
mıncıklamasına engel olamamışlardı.
Nihayet; çevreyle ilgili bütün bilgileri
topladıklarında gemiye döndüler. Sabırsızlık içerisinde bekleyen Amiral onları
özel kamarasında kabul etti. Casuslar gördükleri şeyleri anlattıktan sonra
kendi fikirlerini Amiral Zheng’in izniyle söylediler.
-“Efendimiz daha iyisini
bilirler şüphesiz. Fakat bizim görüşümüz bu diyarlarda hiç vakit harcamamaktır.”
-“O kadar yolu boşu boşuna mı
gelmiş olalım yani?”
-“Efendimiz karar vermeden önce
anlattıklarımızı düşünürse bize muhakkak hak verecektir.”
-“Söyledikleriniz, kısa zaman
içerisinde düzeltilebilecek kusurlar.”
-“Efendim; şehirler pislik
içerisinde.”
-“Sorun değil. Temizlemek birkaç
haftamızı alır.”
-“Efendim; İnsanlar hastalıktan
kırılıyor.”
-“Sorun değil. Hekimlerimizi
getirip iyileşebilecek durumda olanları iyileştirebiliriz. Zamanla gerekli
önlemleri de alırsak, hastalık oranları düşecektir.”
-“Efendim; İnsanları cahil.
Bilimle hiçbir şekilde alakaları yok. Olanları da gizli gizli uğraş veriyor.”
-“Sorun değil. Öğretmek
zamanımızı alır şüphesiz. Fakat kendi bilim adamlarımızı getirebiliriz.”
-“Efendim; buralardaki insanlar
ne Konfiçyus’u ne de Buda’yı hayatlarında duymamışlar.”
-“Sorun değil. Anlatırsak
zamanla anlayacaklardır. Japonya’ya da gittiğimizde hiç kimse bilmiyordu bu
dediklerinizi hatırlatırım.”
Kısa süren sessizlikten sonra
Amiral Zheng, bütün soru işaretlerini temizlemiş olduğuna emin olmak için son
kez sordu:
-“Başka bir engel olduğunu
düşünen yoksa ordunun son kontrollerini yapacağım.”
Birbirlerine bakan casusların
içerisinde en bilge ve en yaşlı olan Wu Teng, söz istedi bu sefer:
-“Efendimiz; aslında bu
toprakların tarım anlamında da bizimkinden çok farklı olduğunu belirtmek
isterim. Bizim ülkemizde yetişen pirinç, bambu ve çay gibi bitkiler burada
hemen hemen hiçbir yerde yetişmiyor.”
-“Nasıl? Hiçbir yerde mi
yetişmiyor bu saydıkların?”
Bütün casuslar birbirlerine bakıp,
olumsuz şekilde kafa salladıktan sonra sözü alan yine ihtiyar Wu Teng oldu:
-“Tabi bunların tohumlarını
getirip, yetişebileceği yerleri tespit etmek; buralarda üretime başlayıp, uygun
kaliteyi bulmak birkaç yılımızı alacaktır. İmparatorun emirlerinden sonra göze
almak isteyebileceğimiz bir süreç olabilir.”
-“Birkaç yıl... Demek, birkaç yıl...Sen deli misin, be adam!
Birkaç yıl çay içmeden nasıl yaşayacağız? Toparlanın eve dönüyoruz!”
Amiral’in emirleriyle geri dönen
gemileri, halk, büyük bir coşkuyla arkalarından bayraklar sallayarak uğurlamıştı
Avrupa halkı. Döndüklerinde ise Çin kayıtlarına Avrupa şehirlerindeki pislik ve
hastalıktan dolayı bu şehirlere girilmediği not düşüldü.
Yorumlar
Yorum Gönder