Ana içeriğe atla

Bölüm-1 (Yıl: 1230)


            -“Hristo! Hristo uyansana tembel herif!”
            -“Ne bağırıyorsun sabahın köründe manyak karı!”
            -“Uyan diyorum Hristo! Stefan yok!”
-”Markos’un bahçeye dadanmıştır gene, eriğe. Çıkar ortaya.”
-“Baktım Hristo her yere baktım. Maria’nın Niko da yok ortada. N’olur uyan Hristo!”
-“Tamam be kadın kalkıyorum! O oğlanı bulursam bacaklarını kıracağım!”
-“Bir de Hristo... Gabriyel de ortada yok.”
......
Bir kaç saat sonra eli sopalı bir sürü insan kasaba meydanında subaşının etrafını çevirmiş tehditler savuruyorlardı. Zayıf, uzun boylu subaşı, kırkının üzerindeydi. “En azından artık elimizde bir isim var.” diye geçirdi içinden. “Uşak Gabriel! Zaten uşaktan başka kim olacaktı ki. Alacağın olsun Gabriyel! Durdun, durdun da böyle bir zamanda aklına geldi çocuk kaçırmak. Sahi, o kadar yıl bekledi de niye şimdi kaçırdı çocukları bu herif? Aman, hele bir yakalayıp öldürelim de hayırlısıyla, sonra nasıl olsa anlarız. Valinin kulağına gitmeden bu işi çözmek lazım. Ordu Erzincan tarafından dönmedi devlet erkanının sinirleri gergin.”
-“Çocuklarımızı istiyoruz, Subaşı! Daha kaç çocuk kaybolacak?”
-“Efendiler! Bu işin peşine bizzat ben düşeceğim. Kimsenin bir kuşkusu olmasın. Yakalayacağız o Gabriyel denen köpeği!”
-“Bu gelen o değil mi?” Kalabalığın dikkati aniden yolun öbür tarafından yaklaşmakta olan adama çevrildi. 30 yaşlarında kısa boylu, şişman, sarı saçlarının tepesi dökülmüş, geceliğiyle yürüyen bu adam Hristo’nun uşağı Gabriyel’den başkası değildi. Kimliğinden emin olur olmaz bir karmaşa çıktı. Eli sopalı onlarca adam Gabriyel’e doğru yöneldi. Fazla aramasına gerek kalmamasına memnun olan Subaşı da hemen iki askerini suçluyu yakalaması için gönderdi. Askerler erken davranıp yakaladı fakat kalabalığın durmaya niyeti yok gibiydi. Bir anda öfkeli kalabalığın önüne biri çıktı. Dev cüssesiyle civarda Kara kadı diye anılan Molla İbrahim kendini öfkeli kalabalığın önüne atmıştı.
50 yaşının üzerinde, iri yarı bir adam olan kadı efendi, civarda Kara kadı diye nam salmıştı. Artık kırlaşmış kara sakalı, heybetine heybet katıyordu. Hakkında türlü türlü efsaneler, rivayetler anlatılırdı. Adaletine o denli güvenilirdi ki; gerekirse Sultan’ı bile çekinmeden falakaya yatırabileceğini iddia edenler vardı. “İnsanın gözüne baktı mıydı kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu şıp diye anlar.” derlerdi.
-“Çekil aradan kadı efendi. Bu herif çocuklarımızı kaçırdı!”
-“Durun hele efendiler! Bu sizin değil devletin yapacağı iştir. Ne gerekiyorsa biz yapacağız.”
-“Molla İbrahim doğru söylüyor. Biz öldürürüz onu siz çekilin.” Suçlu yakalanmış subaşının keyfi yerine gelmişti. Molla İbrahim’in kendisine dönen kartal bakışları, tebessümüne gölge düşürdü.
-“Sen de acele etme Mansur Bey! Ahali! Eğer isteğiniz buysa, bu adamcağızı size vereyim. Fakat yarın bir çocuk daha kaybolursa, bir masumun canına kıymanın vicdan azabına dayanabilecek misiniz? Biraz makul olun, çocuk kaçırmaya çıkmış adam üzerinde geceliğiyle mi çıkar?”
-“Nerdeydi o zaman bu saate kadar?” Kalabalığın öfkesi henüz dinmiş değildi.
-“Efendiler! Gabriyel’i bu gece misafir edelim. Eğer bu gece kimsenin çocuğu kaybolmazsa yarın gönül rahatlığıyla asabiliriz.” Subaşının bu sözlerinden sonra insanlar başlarını eğip durumu kabullendiler.
Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladığında ikindi ezanı okunuyordu. Subaşı askerlerine döndü:
-“Gabriyel’i karakola götürün. Biraz kendine gelsin. Namazdan sonra kadı efendiyle birlikte gelip sorgusuna başlarız.”
-“Emriniz baş üstüne. Al bunu, al, al, al!”

Yorumlar

  1. arkası yarınnnn " olmuyor ama böyle "

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bölmesem çok uzun oluyor funda. Blog ayıracı olsa böyle sıkıldığında bıraktığın yerden devam edebilsen bölmeyecem de... imkanlar kısıtlı... :)

      Sil
  2. hımm anladım ama gene sorun var:) blog arşiv roll'unu yukarıda biryerlere almalısın yazının yanında biryerlerde olabilir. Hikayeleri sırasız yazdığın için :) nedeni de şudurki:) tekinsiz vazife 2 başlığını gördüm ama okumadan önce başlığı görünce acaba ben bunun birincisini okumuş muydum ki diye fikirleştim kendimle,sonra bunun arşiv listesi nerde diye aranmaya başladım sonra saolasın sayfa sonuna koymuşsun :) şuan totalde 4 taneyazı olsa da ilerleyen zamanlardan okuyucunun daha rahat olabilmesi için bunu yapabilirsin:)Tekinsiz Vazife2 yi henüz okumadım ama şimdiden klavyene sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru söylüyosun aslında evet... Buna göre bir düzenleme yapayım ben bu akşam.
      Teşekkür ederim eleştiri için:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsyan

    İsyan                 Konuya nereden başlayacağımı, nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Kafam allak bullak olmuş durumda... Aslında bundan bir ay öncesine kadar reenkarnasyona inanmayan bir insandım –ki hala öyleyim- ama son dönemde yaşadığım olaylar kendi kendimle çatışmama sebep oldu.                 İki hafta önce en yakın arkadaşım Hakan’la reenkarnasyonun gerçekten var olup olamayacağına dair şiddetli bir tartışmaya giriştik. Ben, bunun mümkün olmadığını söyledikçe, o, inatla eski hayatında bir Bizans tekfuru olduğun iddia ediyordu. -Zaten alelade bir adam olan çıkmamıştır, eski hayatında. İki buçuk saatlik bir tartışmanın sonunda beni, kendisine geçmişte kim olduğunu gösteren dolandırıcıya –kendisi ona üstad Deniz diyordu- götürmeye ikna etti.                  Ertesi sabah Nişantaşı'nda buluştuğumuzda b eni apartmandan bozma bir iş hanına götürdü. Böyle saçma sapan şeylere zenginlerin daha çok rağbet göstereceğini düşünmüş olacak ki arkadaş, dükkanı iyi yere açmıştı. İç

Kompartıman Cadısı

Hayatta en çok korktuğum şey karanlıktı küçükken. Evde tek başıma olduğum akşamlarda hiçbir odayı bir kerede terk edemezdim. Önce ışığı açık bırakıp küçük ayaklarımla kapıdan mümkün olduğunca çabuk çıkıp koridorun ışığını yakar, sonra odaya geri dönüp ışığı kapatır, koşarak terk ederdim içinde bulunduğum karanlığı. Bu, gitmek istediğim odaya varana kadar böyle sürerdi. Ancak yorganın altına girebildiğimde son bulurdu kalbimin çarpıntısı. Babam öyle demişti çünkü; yorganın altı güvenli bölgeydi. Babam… Zaten bu korkuları bana yaşatan da onun yaşıma bakmadan her gece anlattığı korkunç öyküler değil miydi? Önceleri cinler ve şeytanlardan bahsederdi. Sonra hayal gücünü geliştirip cehennemin labirentlerinde yolunu şaşırıp yeryüzüne çıkan şaşkın zebanilerden bahsetmeye başladı. Biraz daha sinema kültürünü geliştirdikten sonra vampirler, kurt adamlar, mumyalar… listemiz uzayıp gidiyordu. Değişmeyen tek şey yaratıkların hedefiydi. Yani ben… Daha sonra öğrenecektim ki her gece bana bu eziy