1-GALATA SOKAKLARI
Gecenin bir vakti
Galata’nın dar sokaklarında dolaşan zayıf, uzun boylu, sakalına ak düşmüş ihtiyar ve yanındaki çelimsiz delikanlının buralara ait olmadıkları hemen
anlaşılıyordu. Besbelli yatsı namazından çıkıp yolu şaşırmış, ta Galata’ya
gelmişlerdi. Bulundukları sokağın az ilerisinde
beliren üç matiz ikiliye doğru yaklaşmaktaydı. Gece boyu demlenip, anlattıkları yarı gerçek yarı kurgu kavga hikayeleriyle birbirlerini gaza getirmiş şimdi de eğlence arıyorlardı. Sokak yıldızların aksi suya vurduğunda ne kadar aydınlanabiliyorsa o kadar aydınlanıyor, etrafta ins-i felek yok, atılan adımların sesleri bile gök gürlemesi kadar dikkat çekiyordu. Galata’nın tekinsiz sokaklarında kim bilir böyle kaç fail-i meçhul cinayet işlenmişti. Serseriler bu yolcuları dikkatle
süzmekteyken, zavallı ikili de yaklaşmakta olan tehlikenin farkına varmıştı.
Delikanlının korktuğu belliydi. Fakat nur yüzlü ihtiyarın yüzündeki bir korkudan ziyade
tiksintiydi. Üç serseri hedefleri pek zengin görünmese de en azından geceki
şarap paralarını çıkarabileceklerinin hesabını yaparak bellerindeki hançerleri göstere göstere ikilinin karşısına dikildiler.
“İyi geceler
bey amca! Hayırdır gecenin bu saatinde torununu güreşmeye mi
götürüyorsun!”
“Hahaha!
Güreşecek elbet amcası baksana bıyıklar da terlemiş küçük beyimizin.”
“Bize cevap
vermediğinize göre ya donunuza doldurdunuz yahut da bizi kendi seviyenizde
kabul edip de cevap vermeye tenezzül etmiyorsunuz. Olsun, biz alıngan insanlar
değiliz. Yalnızca bu sokaktan geçmekte olan kişilerden vergi toplamakla görevli
memurlarız. Bir kese altın karşılığında canınızı bağışlayabiliriz.” matiz cümlesini bitirir bitirmez belinden hançerini sıyırdı.
“Devlet-i Ali
Osman’ın sokaktan geçene vergi kestiği nerde görülmüş!” diye bağırdı, çocuk.
“Hahahaha!
Küçük beyin dili açıldı gördünüz mü? Bu Ali Osman’ın değil, Galata hür
devletinin kestiği vergidir. Hadi, uzun etmeyin bizim de işimiz gücümüz var. Daha
gidip sizin mangırlarla içeceğiz!”
Delikanlının
yüzünün hiddetle kızardığı görülse de yaşlı adam itiraz etmeden belinden
çıkardığı bir kese altını serserilere doğru fırlattı. Keseyi yakalayıp
içindekileri hemen avuçlarına boca eden serseriler gördüklerine inanamadılar.
Bir kese dolusu altın sanki darphaneden yeni çıkmışçasına gecenin karanlığında
parıl parıl parlıyorlardı. Üzerlerinde de Sultan Ahmed Han’ın tuğrası vardı.
Hala avucunda tuttuğu şeye inanamayan bir tanesi elindeki altını ısırarak bir
kez daha hayrete düştü:
“-Ömrümde bir
kese altını bu kadar kolay veren bir adam daha görmedim ben. Ya baba parası
yiyorsun ya da Karun kadar zenginsin ihtiyar. Üzerinde ne var ne yoksa hemen
sökül bakalım; yoksa senin de bu tüysüz veledin de cesedi çıkar buradan.” artık hepsi hançerlerini sıyırmışlardı bellerinden.
“-Bir kese
altın verirsek gidebileceğimizi söylememiş miydiniz evladım? Sizi kırmak istemem ama
bir yere yetişmek için acelemiz var. Delikanlıyla ilgili daha fazla latife
yapmazsanız da memnun etmiş olursunuz bizi.”
Bu nur yüzlü ihtiyar
ilk defa ağzını açıyordu. Kurduğu nazik cümlelerden sonra üç serseri birbirlerine
bakarak kahkahalarla gülmeye başladılar.
“-Hay sen çok
yaşa ihtiyar, gece gece gülmekten öldürdün bizi. Hiç senin kadar kibar bir adam
soymamıştım vallahi. Peki, bu ufaklığı hakkında latife bile yapılamayacak kadar
değerli kılan şey nedir bizim için? Söyle bakalım.”
Serserinin
delikanlının yanağını sıkmak üzere uzattığı eli kanlar içinde yere düştü. Eli
kesilen adam daha ne olduğunu anlayamadan saniyeler içerisinde diğer iki
arkadaşının bedenlerinden ayrılan kafalarının havada uçtuğunu gördü. Taşlarla
döşenmiş dar yolda olduğu yere çöken adam kim olduğunu bile unutmuş, kesilen
elini yerden almış yerine yapıştırmak için beyhude bir çaba sarf ediyordu.
Bütün vücudu titrerken karşısında önce parlayan bir pala gördü, palayı tutan
eli ve adamın cübbesini seçemiyordu bile. Adam yüzüne doğru yavaşça eğildi.
İhtiyarın bembeyaz sakalı arkadaşlarının kanıyla kırmızıya boyanmış
gülümseyerek kendisine bakıyordu. Hayatı boyunca böylesine korkunç bir
gülümseme görmemişti. İhtiyar, delikanlıyı göstererek bir şeyler söyledi. Kafası
havada dönerken gördüğü son görüntü delikanlının hiddetten kıpkırmızı olmuş
suratıydı. Duyduğu son sözler ise ihtiyarın kendisine verdiği cevaptı.
“O’nu sizin için değerli
kılan şey, Taptığınız altınların üzerinde onun adını taşımasıdır.”
Yorumlar
Yorum Gönder